Gerze Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece

Gerze Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece

Gerze Evde Masaj ÅŸey beklemelisin yaÅŸamaktan daha korkunç bir ÅŸey olamazdı benim için. Ben bir ÅŸeyler bekliyordum ve benden de bir ÅŸeyler bekliyorlardı. Sürekli olarak, beni “neden buradayım?” sorusunu sormaktan kurtaran zorunluluÄŸa karşılık veriyordum. Babamın masasına oturmuÅŸ, İngilizceden çeviri yapar, yahut bir yazıyı temize çekerken, yeryüzünde hakkım olan yeri doldurmuÅŸ ve yapmam ihtiyaç duyulan ÅŸeyi yapmış oluyordum. Pembe kurutma kâğıdının çevresine yorucu bir düzenle sıralanmış kül tablaları, mürekkep hokkaları, kâğıt bıçaklan, dolma kalemler, kurÅŸun kalemler, hepsi hepsi, benim bütün dünyamı ve dünyanın tümünü biçimlendiren o deÄŸiÅŸtirilemez zorunluluk içinde kendilerine düşen rolü oynuyorlardı.

Gerze Evde Masaj çalışma masasında, koltuÄŸa yaslanır, dünyanın uyumuna Gerzek verirdim. Tüm ödevlerimi aynı içtenlikle, aynı coÅŸkunlukla yerine getiremezdim. Düzene ayak uydurma isteÄŸim, belirli arzularımı, belirli itkilerimi hepten yok etmemiÅŸti. La Grilliere’de Hâlene halam ne vakit kabak tatlısı getirse sofraya, tatlıya elimi sürmektense, aÄŸlaya hıçkıra masadan kaçıp giderdim. Peynir de sevmezdim. Ne tehditler, ne ricalar para etmez, öldürseler aÄŸzıma komazdım peyniri. Daha önemli konularda da direnmeçıydım. Can sorunsına hiç gelemezdim. Canım sıkılmaya baÅŸladı mı, çok geçmeden gerçek bir bunalıma dönüşürdü, iÅŸte bu yüzden, boÅŸ kalmaktan, zamanı boÅŸa harcamaktan nefret ederdim. Ne var ki, aklımı çalıştırmadan salt bedenimi tüketen iÅŸler de, bende aynı boÅŸluk duygusunu uyandırırdı. Anneannem, nakış ve gergef iÅŸlemesini sevdirmiÅŸti bana

Gerze Evde Masaj

Gerze Evde Masaj yün veya ipliği, kumaş üzerine çizilmiş bir desene uygulama işiydi ve beni oldukca meşgul ediyordu. Bir düzine koltuk örtüsü işledim; bir de odamdaki sandalyelerden birine minder yüzü yapmış oldum. Bu işleri beceriyordum da, elime ne süre iğneyi ipliği alsam, arap saçına döndürüyordum. Ne etek bastırabiliyordum; ne doğru dürüst bir dikiş dikebiliyordum. Yok yamaymış, örmeymiş, ilikmiş, yok teyelmiş, iğne ardıymış, çırpmaymış, elim yakışmıyordu bir türlü.

Matmazel Fayet biraz olsun aklımı çelebilmek için, bir hikâye anlattı: herkesin gözbebeÄŸi bir delikanlıya, bir genç kızı övmüşler. Hünerlerini sayıp dökmüşler, şöyle müzik çalar, şöyle kültürlüdür, on parmağında on marifeti vardır diye. Delikanlı, “Elinden dikiÅŸ gelir mi?” diye sormuÅŸ. Öğretmenime saygım bir yana, tanımadığım, bilmediÄŸim bir elin adamı istiyor diye di kiÅŸ öğrenmek zorunluluÄŸunu çok gülünç buldum ÅŸu demek oluyor ki, iÄŸne iplikle bir türlü barışmadı yıldızım. Bilim ve kültür alanında ise, ben ne denli içten istekli olursam vakasım, öğretme yöntemleri ve tekniÄŸi o denli sıkıcı geliyordu.

İngilizce ders kitaplarımı ne zaman açsam, bir yolculuğa çıkmışım gibi oluyor, zevkle okuyor, yutarcasına öğreniyordum; ama aslabigün, doğru dürüst söyleniş etmesini öğrenmek sıkıntısına katlanmadım. Bir şarkıyı elime alıp okumaya bayılıyordum da, ezberleyip, müziğe uyarak okumayı düşünmüyordum bile. Notalarım, egzersizlerim karma karışıktı; piyano sınavlarında hep kırıkk notlar alıyordum. Solfej ve müzik kuramı derseniz; onlarda hiç mi hiç umut yoktu. Ne doğru dürüst notayı tutturabiliyordum şarkı söylerken, ne de solfej yapabiliyordum.